PAZAR/LIK DANA

Az kalsın bir dananın boynuzlarında, karnım delik deşik olarak kendimi hastanede bulacaktım. Öyle korkunç bir şey yaşadım ki sormayın!

Gene şu siyasilerden birinin aklına uydum, evde karpuz merakımdan sonra, kasaptan et almak yerine kuzuya girdiğini açıklayan siyaset erbabının, Destici’nin yaptığı gibi ben de kuzuya değil (kuzu yetmez!) bir danaya girmeye karar verdim. Hani bu siyasi şahıs kasaptan et almıyor kuzu kestiriyormuştu ya! “Kasaptan et almıyorum, kuzu kestiriyorum” demişti. İşte bu vaka.

Pahalılıktan insanların adım atamadığı AVM’lerden birine girdim. İnsanların giremediği dedimse her insanın değil. Senin benim gibi sınırlı geliri olan emeklilerin, 4250 TL ile ayı çıkarmaya çalışan sigortalıların ve de bu ücretin de altında çalışmak zorunda kalan sigortasızların giremediği AVM’ler. Yoksa baba parasıyla gezip dolaşan, giyinip kuşanan, iş-güç bilmeyen zıpırların, gelir konusunda derdi olmayanların, eşleri pudra şekeri gibi işlerle meşgul olup çalışmayı düşünmeyen “ev hanımlarının” oluşturduğu %2’lik bir dilim konu dışı. Bunların giremediği bir alan, bunlara açılmayan bir kapı olamaz bu “şahane” düzende. Düzen deyince böyle olacak! Böyle olmasa da oldurulacak. Öyle çağdaş-mağdaş ne demekmiş? İş yasasını, aş yasasını, sivil yaşamı bu yüzde ikilik gruba göre ayarlayacaksın. Tıkır tıkır işleyecek düzenimiz. Üstte sıralanan kesimler AVM’lere giremeyenler? Bırakın şimdi canım onları, “Bırakın anarşitlik, gomanistlik” etmeyi. Şunun şurasında anayasasızlığın, kendimize anayasallığın, hüküm sürdüğü düzeni anlatıyoruz işte.

Kim mi bu düzenin adamları? Neyseler o ! (Zelenskiy)

Bu ünlü AVM’lerden birine şişine şişine girdim. Buralardan alış veriş yapmak herkesin kȃrı değil! Kendimi paralılar sınıfında görmenin rahatlığıyla yayvan yayvan yürüyerek, bir o marka giyim-kuşam mağazasına, bir bu marka spor ayakkabı mağazasına, bir bu tanesi 160 TL’den satılan pidecinin reklam olsun diye koyduğu pide resimlerine ağzımı aça aça gezinirken çok beğendiğim birkaç parça eşyayı aldım. “Kıy oğlum paraya, bu dünyaya bir daha mı geleceksin, emekli maaşının üçte birini tutmayacak parayı öde ve düzene uy! Ne ileri geri konuşup duruyorsun?” Siyasimizin TV ekranında zevkle söylediği gibi danaya girmeye karar verdim. Nasıl olsa emekli maaşım her şeyi almaya muktedir! Aldıklarımı sıralayayım: Luvi’s den 3000 TL ödediğim bir blue Jean, 1200 TL ödediğim La Kostik kırmızı T-köynek, 1600 TL ödediğim bir çift Colombus marka spor ayakkabı, bir da aynı markanın ince montu. Montu şimdilik giymeme gerek yok, havalar serinleyince giyerim. Hazırda beklesin. Çok fiyakalı oldum amma! Bir görmeliydiniz beni AVM’den çıkarken! Keyfime diyecek yok! Karşı dağları yaratmış gibi bakıyorum etrafa. Marka giymek güç ve güven veriyor!

Blue Jean ‘im, beyaz Colombus spor ayakkabılarım ve kırmızı La Kostik T-köyneğimi çekip sırtıma, atlayıp A-6’ya dananın bağla olduğu bedestene yollandım. Şöyle uzaktan bir baktım ki bedestenin avlusundaki asırlık çınara görkemli bir danayı bağlamışlar, etrafında da alıcıları dizilmiş danayı seyrediyor. Ben de fiyakalı fiyakalı onlara doğru yürümeye başladığımda dana bir hareketlendi, bir devinimlere başladı, sanki kıvrak bir dansçı gibi sağa sola salınıyor, şaşırıp kaldım. Her halde başına gelecekleri anladı diye düşünerek yürüyordum ki dana bağlı olduğu urganı kırdı bir sağa, bir sola saldırdı, sonra beni gördü. Ya benim kırmızı La Kostik T-köyneğe takıldı gözleri, ya da havalı havalı yürüdüğümü görünce beni tekelci sermayeden bir zerzavata benzetti, etrafta başka kimse yokmuş gibi dosdoğru üzerime gelmeye başladı. Dananın yıldırım hızıyla bana doğru koştuğunu görünce bedestenin kıyısında büyümüş olan daha genç ağaca kadar danadan daha hızlı koştum ve tırmanmaya başladım. Dananın boynuzlarından son anda kıl payı kurtularak boyunun yetişemediği yüksekliğe tırmandım can havliyle. Dana çok kızdı boynuzlarından kaçırdığına. Kızgın dana geri geri gidip hızla ağacın gövdesine tos vurmaya başladı, vurdukça ağaç deprem olmuş gibi sallanıyor, ben yukarda olgun armut gibi düştüm düşeceğim diye korku içinde tünediğim dala daha sıkı sarılıyorum. Ağaç sarsılıyor, ben sallanıyorum, pisipisine dananın boynuzlarıyla delik deşik olmak üzereyim. Kim kurtaracak beni danadan diye düşünemiyorum bile. Bir ara ellerinde sopa, urgan ve benzeri şeylerle sekiz on kişi dananın dikkatini çekmeyi ve içlerinden maharetli biri dananın boynuna urganı geçirmeyi başardı. Hemen arkasından birkaç kişi daha urganı boynuna geçirdi. Hepsi birer matador mübareklerin! Danayı ağacın altından uzaklaştırırlarken inmeye başladım, dalı tutamadım ve düştüm. Düşünce kendimi hemen toparlayamadım. Kasap beni yerde yatar görünce dananın tepelediğini sanmış, eğilip “Neyiniz var beyefendi, yaralandınız mı?” diye sorarken ben usulca kulağına “Sen böyle fiyakalı giysiler içinde olduğuma bakma, kimseye çaktırmadan 100 gram kıyma paketle de yoluma gideyim.” dedim. Danaya girmekten çoktan vazgeçmiştim. Kasap hayretle yüzüme bakıp “Olur abi.” diyerek dükkana girdi, hemen de 100 gramlık paketle göndü, kimseye çaktırmadan arka cebime koydum. Ücreti olan 50 TL’yi uzattım. Kasabın gözleri bizim bitkiselin gözleri gibi parladı 50 TL’yi görünce, hemen kaptı, cebine soktu. 50 TL 50 dolar gibi gelmiştir ona. Bugünlerde ne demek 50 TL’lik kıyma alabilmek!

Yerimden kalktığım gibi, kimseye bakmadan bedestenden çıktım. Benim şişinerek aldığım kırmızı La Kostik T-köynek mahvolmuştu, blue Jean de öyle. Pek önemli değildi, nasıl olsa emekli maaşımla yenilerini alırdım. Colombus spor ayakkabılarım sadece toza bulanmış. Doğru eve yollandım. Temmuz 2022 emekli aylığımızla, eşimle birlikte Maldivler’e uçacağız. Kuşadası, Marmaris, Bodrum kesmez abi! Gel keyfim gel. Yat Salda’nınkine benzer, eşi bulunmaz beyaz kumlara; Salda sallanıp kumundan arınmış, beton yığınına dönmüş, bana ne kardeşim; gelsin soğuk içecekler, gelsin ejder meyveleri, çalışsın iklimleme aygıtları, serin serin. Birkaç günün beyliği beylik! Değmez mi? Nasıl olsa her şeye yeten emekli aylığımız var! Harca, harca tükenmiyor! Yetmediği yerde ararım bitkiseli, yandaşlarına sunduğu ucuz krediden veya hibe olarak vereceği tatil masraflarından beni muaf tutmaz. Seve seve verecektir. Güvence bile isteyeceğini sanmıyorum. Benim gözler de onunkiler gibi parlar. Boşuna mı çığırıyor şarkıcımız: “Bak yeşil yeşil.”

Bizim evde karpuz konusunda, meselenin inceliğini anlayamadığımı gören dostumuz Yazır’lı Eyüp şimdi bu maceralı öykümü de okur ve “Öğretmenim senin bizim yakın köylü olduğunu dana bile anlamış’” der. Hani şu Kırıkkale ile Samsun arasındaki özel vilayettenim, Eyüp’ün komşusuyum. Kimle konuşsam anlıyor Yazır’a yakın bir köyden olduğumu! Bunu da anlayamadım gitti yahu! Nasıl da anlıyorlar nereden geldiğimi! Ben de Hitit kökenliyim diye böbürlenip duruyorum. Ya Eyüp, Rıza abinle enine boyuna konuş da bir çözüm bul iki gözüm, ben de kalabalığa karışayım, kimse alnımda yazıyormuş gibi o yöreden olduğumu anlamasın. Vilayetin adını söyler miyim şimdi? Yazır’ın komşu köyü desem yetmez mi? İki adım ötesi.

Siz, siz olun danaya-manaya girmeye kalkışmayın. Girecekseniz kuzuya girin, destinizi de soğuk suyla doldurun. Destici gibi. Yoksa Destici siyasi kızar. Kuzu bulamazsanız, bugünlerde çoğu vatandaşın yaptığı gibi irice bir Diyarbakır karpuzuna girin. Protein niyetine iyi gider! Pek bir tehlikesi de yok. Yanılıp Dana’ya girerseniz de benim gibi kırmızı T-köynekle yanına yaklaşmayın. Yoksa bir boynuz darbesiyle karnınızın deşilmesi, gözünüzün oyulması riskini unutmayın. Deneyimle sabittir.

Ev değerlerinin 2- 8 trilyona çıktığı günümüzde bir aklıevvel siyasetçi çıkar da evinizi kendiniz yapın derse şaşırmam. Der mi? Der. Neme lazım, bir kerpiç ustası aramaya, mertek satan bir mahrukatçı bulmaya şimdiden başladım.

Hoşça kalın dostlarım. “Hoş-çak al ma” yın!

https://twitter.com/SilifkeGazetesi
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir