BAHANE ARARSAN

Olaylar ve oluşlar, mutlaka bir sebebe bağlıdır. Bunun için de memnun olma veya olmama ile sonuçlanan hayat yaşantısında insanlar kendini haklı çıkarmak için mutlaka bahane üretirler. Tıpkı, tilkinin yetişemediği üzüme koruk demesi gibi.

Bizim de akrabalardan birisi çocuk dövmeyi adet haline getirmiş. Konu komşu , akraba ona kızdığında mutlaka dövülmesi gerektiğinin bir sebebini anlatarak dövmesi için bahane üretir , neticede de ‘’onu yapmasaydı dövmezdim.’’ Dermiş.

İnsanların elinde değişik eğitim araçları olmadığı sürece tek eğitimi dayak olarak gören bizim bazı büyüklerimiz bu yanlış eğitimi ‘’ Dayak cennetten çıkma.’’’’ Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin.’’ Gibi cümlelerle dayağı meşrulaştırmaya çalışmışlar.

Eğitim psikolojisi , eğitim sosyolojisi veya onunla ilgili kitap ve de okul bitirenler bugün hem şehrimizde hem de ülkemizde çokça vardır. Eğitime katkı için gerek ilanlarda, gerek sosyal medyada kendi isimlerini duyurduğunu görüyoruz. Geçmişte de bir eğitimci bana şöyle demişti , yani ben öğrenciyken ’’ Dayak, yeri , zamanı ve şiddeti ayarlanabilirse belki çocuğun gelişmesine katkı yapar. ‘’ Fakat o zaman çocuk okula teslim edilirken eti senin kemiği benim dendiği bir zamandı. Bugün özgür ifade , özgür düşünce, özgür bir yaşam için dayaksız eğitim şart.

Şimdi gelelim bizim dayakçı akrabaya. Çocuğunu yanında taşırmış, her gün de bir bahane ile dövermiş. Bir gün bir toplu yemek varmış. Çocuğunu yanında o yemeğe de götürmüş. Yemekten önce çocuğa şöyle tembihlemiş, ‘’ Yemek arasında su içme. Su içersen karnın suyla dolar, yemekten çok yiyemezsin.’’ Çocuk babasına inat onun karşısında bir lokma yiyor, ardından azıcık su içiyor, bir lokma yiyor ardından su içiyor. Baba sinirleniyor. Yemekten sonra şöyle diyor ,’’ Tembihlediğim halde neden su içtin?’’ Çocuk ,’’ Babacığım, ben bir lokma aldım suyla sıkıştırdım. Böylece senin dediğinden daha çok yedim. ‘’ adam dövmek için bir bahane bulamayınca bu sefer de ‘’ Bunu bana niye söylemedin?’’ deyip çocuğu yine dövmüş.

Bahane üretenler için bütün bahaneleri eğitimle kolay yoldan çözüp, dayaksız bir eğitim , dayaksız bir aile , kadına şiddet olmayan bir ortam için hep beraber.

ÖZENTİ

Hep bizim köy diyoruz. Bu bildiklerimiz. Bu hikayede öğretimle ilgili. Biliyorsunuz ki, eğitim ve öğretim. Birbirini tamamlayan iki şey. Öğretim eğitimli olmazsa hiçbir işe yaramaz. Eğitimsiz öğrenen bir kişi öğrendiğini uygulayamaz. Toplum kargaşası da eğitimsizlikten çıkar. Fakat bizim hikayemiz öğretimsizlikle ilgili. Çok eski yıllarda yine bizim köyde iki küçük çocuk, kuş lastiğinin çıktığı zamanlarda bir kuş lastiği sahibi olmak isterler. Bunun için de babalarına şehirden kuş lastiği yapmak için lastik ısmarlarlar. Lastiği getiren babaları, bunlara bir çatal yapar , lastiklerin bir ucunu lastik çatalına, diğer ucunu da içine taş koyulacak yoruğa bağlar. Çocuklar sevinçlidir, lastikle taş atıp kuş avlayacaklar.

Önce lastiği biri alır. Yorağın içine taşı koyar, sapan kendi tarafında yorak kendine uzak, lastiği çeker ve salar. İşte o an yoraktaki taş pat diye birinin alnına vurur. Öbürü bilmişlik yapar ‘’Ulan emmi oğlu, bu hiç böyle mi atılır?’’ der ve lastiği eline alır. Bu çatalı sağ eline alır içinde taş olan yorak, kendi tarafında fakat sağ elinin baş parmağının çatalı tutarken ortasına getirmiş lastiği çeker ve salar uzağa gidecek taş baş parmağa tak diye vurur.

Konu komşu ; birinin alnı yaralı, birinin baş parmağı şiş , bu iki çocuğu görünce ve bunun lastik deyimi olduğunu anlayınca çocukları hemen öğretime alırlar kuş lastiği kullanmayı öğretirler. Son sözüm şudur eğitimin üstüne öğretimi, öğretimin yanına eğitimi koymazsak bu iş yürümez

https://twitter.com/SilifkeGazetesi
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir